1071... Tarih kitaplarında sıkça rastladığımız, Anadolu'nun kaderini değiştiren bir yıl. Bu yıl, sadece bir savaşın yapıldığı bir tarih değil, aynı zamanda bir dönemin başlangıcı. Malazgirt, Alparslan'ın Bizans ordusunu dize getirdiği, Anadolu'nun kapılarını Türklere açan destansı bir zaferin adıdır.
Büyük Selçuklu Devleti, Sultan Alparslan önderliğinde yükselişe geçmişti. Bizans İmparatorluğu ise iç karışıklıklar ve zayıflıklar içerisindeydi. Türk akınları Anadolu'ya doğru hızlanmış, Bizans için ciddi bir tehdit oluşturmaya başlamıştı. İmparator Romen Diyojen, bu akınları durdurmak ve Türkleri Anadolu'dan atmak amacıyla büyük bir ordu hazırladı.
Malazgirt Ovası, iki büyük ordunun karşı karşıya geldiği yer oldu. Sultan Alparslan'ın taktik dehası ve ordusunun üstün savaş yetenekleri, Bizans ordusunu hezimete uğrattı. Romen Diyojen esir düştü ve Bizans İmparatorluğu büyük bir darbe aldı.
Malazgirt Zaferi ile Anadolu'ya giren Türkler, kısa sürede bu toprakları yurt edinmeye başladı. Ancak Bizans, Anadolu'yu geri almak için sürekli girişimlerde bulunuyordu. İşte bu girişimlerden birine karşı kazanılan Miryokefalon Zaferi, Anadolu'nun Türk yurdu olduğunu kesinleştiren bir dönüm noktası oldu.
II. Kılıçarslan komutasındaki Selçuklu ordusu, Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos'un ordusunu Miryokefalon (bugünkü Şarkikaraağaç yakınları) mevkiinde karşıladı. Selçuklu ordusunun üstün taktikleri ve Bizans ordusunun stratejik hataları sonucunda Bizans ordusu ağır bir yenilgiye uğratıldı.
Malazgirt ve Miryokefalon Savaşları, Anadolu'nun Türkleşme sürecinde iki önemli kilometre taşıdır. Bu zaferler, Anadolu'nun Türk yurdu olmasını sağlamış ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atmıştır. Bu topraklar, atalarımızın kanlarıyla sulanmış ve bizlere emanet edilmiştir. Bu emaneti korumak ve gelecek nesillere aktarmak, hepimizin sorumluluğundadır.