Hukuk dilinde sıkça duyduğumuz "beraat" kavramı, temelde bir suçsuzluk kararı anlamına gelir. Bir ceza davasında, sanığın isnat edilen suçu işlemediğinin veya hukuken cezalandırılmasını gerektirecek bir durumun olmadığının mahkeme kararıyla tespit edilmesidir. "Beraat etmek" ifadesi, sanığın bu şekilde aklanmasını tanımlar.
Türk Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) düzenlenen beraat, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin en somut sonucudur. Mahkeme, davaya konu suçun sanık tarafından işlendiği konusunda makul şüphenin ötesinde bir kanaate (kesin inanç) varamazsa, sanık beraat eder. Yani, suçun işlendiği ispat edilememiş demektir.
Beraat kararı, farklı gerekçelere dayanabilir. Başlıca türleri şunlardır:
Beraat kararı kesinleştiğinde bir dizi önemli hukuki sonuç doğar:
Beraat ile takipsizlik (kovuşturmaya yer olmadığı) kararı karıştırılmamalıdır. Takipsizlik, soruşturma aşamasında savcılık tarafından verilir ve davanın açılmaması anlamına gelir. Beraat ise, dava açıldıktan ve yargılama yapıldıktan sonra mahkeme tarafından verilen bir hükümdür.
Beraat, ceza hukukunun temel garantilerinden ve adil yargılanma hakkının en önemli sonuçlarından biridir. Suçsuzluk karinesinin ve şüpheden sanık yararlanır ilkesinin bir gereği olarak, ispat yükümlülüğünü yerine getiremeyen iddia makamı karşısında sanığın hukukun koruması altına alınmasını sağlar. Bu nedenle, sadece bir "davanın düşmesi" değil, hukuki anlamda bir aklanma beyanıdır.