Victor Hugo'nun 1829'da yayımlanan "Bir İdam Mahkumunun Son Günü" (Le Dernier Jour d'un Condamné), yazarın ilk romanı olmasının yanı sıra, ölüm cezasına karşı güçlü bir insani ve politik manifesto niteliği taşır. Roman, Fransa'da idam cezasının yaygın olduğu bir dönemde, toplumsal bir eleştiri olarak kaleme alınmıştır.
Eser, alışılmış roman kurgusundan farklı olarak birinci tekil şahıs anlatımı ile yazılmıştır. Mahkumun tuttuğu günlük formatındadır ve karakterin ismi hiç verilmez. Bu anonimlik, okuyucunun onun yerine kendisini koymasını kolaylaştırarak evrensel bir mesaj sunar.
Roman, ismi verilmeyen bir mahkumun, idam cezasına çarptırıldıktan sonra hücresinde kaleme aldığı notlardan oluşur. Altı haftalık bir zaman dilimini kapsar. İlk bölümlerde mahkum, suçunu, yargılanma sürecini ve cezasını öğrenişini anlatır. Ancak asıl odak, cezanın açıklanmasından infaz anına kadar geçen sürede yaşadığı derin psikolojik buhrandır.
Roman, mahkumun infaz alanına doğru götürülüşüyle ve son anlarında hissettikleriyle sona erer. Final, okuyucuyu mahkumun tam da giyotinin bıçağı düşerken hissettikleriyle baş başa bırakır, keskin ve etkileyici bir şekilde biter.
Victor Hugo, bu kısa ama çarpıcı romanla sadece bir bireyin trajedisini anlatmaz; toplumu, yasaları ve insanlık durumunu sorgulamaya davet eder. Eser, yayımlandığı dönemde büyük tartışmalara yol açmış ve ölüm cezası karşıtı hareketin önemli bir metni haline gelmiştir. Hugo, romana yazdığı 1832 tarihli uzun önsözde, amacının "idam cezasını ve cellatları ortadan kaldırmak" olduğunu açıkça belirtmiştir.
"Bir İdam Mahkumunun Son Günü", psolojik derinliği, yoğun duygusal gücü ve evrensel insani mesajıyla, sadece 19. yüzyılın değil, tüm zamanların en etkileyici protesto metinlerinden biri olarak edebiyat tarihindeki yerini korumaktadır.