Reşat Nuri Güntekin'in edebiyatımızdaki unutulmaz eserlerinden biri olan Dudaktan Kalbe, ilk kez 1925 yılında yayımlanmıştır. Roman, Osmanlı'nın son dönemi ile Cumhuriyet'in ilk yılları arasındaki geçiş sürecinde geçer ve başkahramanı Lamia'nın duygusal yolculuğunu, aşkını, sanata olan tutkusunu ve toplumsal normlarla çatışmasını derinlemesine işler.
Lamia, ailesinin yanında sakin bir hayat süren genç bir kızdır. Piyano öğretmeni Kenan ile tanışması, onun hayatında bir dönüm noktası olur. Kenan'ın özgür ruhu, sanata olan tutkusu ve asi kişiliği, Lamia'yı derinden etkiler. İkisi arasında fırtınalı ve tutkulu bir aşk başlar. Ancak bu ilişki, Lamia'nın muhafazakar ailesi ve toplumun beklentileriyle çatışır.
Kenan'ın düzensiz hayatı, sorumsuz davranışları ve Lamia'yı "ideal" eş olarak görmeyen tutumu ilişkiyi yıpratır. Lamia, Kenan'ın kendisini bir "ilham peresi" veya tutkularının bir parçası olarak gördüğünü, gerçek bir birey olarak kabul etmediğini fark eder. Bu hayal kırıklığı ve acı dolu sürecin ardından Lamia, Kenan'dan kopar. Bu kopuş, onun için sadece bir ilişkinin değil, romantik ve saf gençlik hayallerinin de sonudur.
Yaralı kalbiyle hayata tutunmaya çalışan Lamia, bu kez doktor Necdet ile karşılaşır. Necdet, Kenan'ın tam zıttıdır: dengeli, güvenilir, akılcı ve sakin. Lamia, Necdet'in yanında huzur ve güven bulur. Onunla evlenir ve geleneksel anlamda "mutlu" bir yuva kurar. Ancak bu mutluluk, derinde bir şeylerin eksik olduğu hissini tamamen gideremez.
Lamia, Necdet ile olan evliliğinde fiziksel ve toplumsal anlamda rahat olsa da, ruhunda Kenan ile yaşadığı fırtınalı dönemin ve sanata olan özleminin yankıları devam eder. Roman, Lamia'nın bu iki erkek ve temsil ettikleri iki farklı hayat (tutku/akıl, sanat/gelenek) arasında yaşadığı iç çatışmayı ve nihayetinde kendi iç huzurunu bulma çabasını anlatır. Sonuç, basit bir "mutlu son" değil, olgunlaşma, kabullenme ve kendi benliğini keşfetme sürecidir.
Dudaktan Kalbe, sadece bir aşk romanı değil, aynı zamanda bir karakterin içsel evriminin ve toplum içindeki yerini arayışının hikayesidir. Reşat Nuri Güntekin, Lamia'nın kişiliğinde, her insanın hayatında var olabilecek ikilemleri (tutku-güven, özgürlük-sorumluluk, birey-toplum) son derece insani ve gerçekçi bir dille resmeder. Roman, okuyucuyu "gerçek mutluluk nedir?" ve "kim için yaşıyoruz?" gibi temel sorular üzerine düşündürür.
Eser, Türk edebiyatında karakter tahlili ve psikolojik derinlik açısından önemli bir yere sahiptir ve güncelliğini hala korumaktadır.