İslam dininde, Müslüman bir bireyin yerine getirmekle yükümlü olduğu temel ibadet ve davranışlar, "farz" kavramı ile tanımlanır. Bu yazıda, İslami literatürde sıkça karşılaşılan Farz, Farz-ı Ayn ve Farz-ı Kifaye kavramlarını detaylıca inceleyeceğiz.
Farz, dinen kesin ve bağlayıcı bir şekilde yapılması emredilen, delilleri (Kur'an ve sahih sünnet) kat'i (kesin) olan hükümlerdir. Yerine getiren sevap kazanır, özürsüz olarak terk eden ise günah işlemiş olur. Farzlar, İslam'ın temel direklerini oluşturur.
Farzlar, yükümlülük kapsamına göre ikiye ayrılır. Bu ayrım, İslam toplumunun hem bireysel hem de kolektif sorumluluklarını dengeli bir şekilde düzenler.
Farz-ı Ayn, her akıl baliğ (ergen) Müslüman'ın bizzat kendisinin yerine getirmek zorunda olduğu farzlardır. Bu sorumluluk başkasına devredilemez.
Farz-ı Kifaye, İslam toplumunun tamamından sorumlu tutulduğu, ancak toplumdaki yeterli sayıda kişi tarafından yerine getirildiğinde diğerlerinin üzerinden sorumluluğun kalktığı farzlardır. Eğer hiç kimse yapmazsa, toplumun tamamı günahkâr olur.
Bu iki kavram arasındaki en kritik fark, sorumluluğun kapsamı ile ilgilidir. Farz-ı ayn, bireysel bir borçtur; kişi onu kendisi yapmadıkça üzerinden düşmez. Farz-ı kifaye ise kolektif bir sorumluluktur; toplum adına yeterli sayıda kişi tarafından yerine getirilmesi yeterlidir.
Örneğin, bir Müslüman kendi namazını kılmazsa, başkalarının kıldığı namaz onun sorumluluğunu düşürmez. Ancak, bir hastayı tedavi etmek farz-ı kifayedir; bir doktor onu tedavi ettiğinde, diğer Müslümanlar bu sorumluluktan kurtulur.
Farz kavramı, İslami hayatın çerçevesini çizen temel bir ilkedir. Farz-ı Ayn, Müslüman bireyin kişisel kemalatını ve Allah ile olan bağını güçlendirirken; Farz-ı Kifaye, İslam toplumunun bir bütün olarak gelişmesini, ihtiyaçlarının karşılanmasını ve ayakta kalmasını sağlar. Bu iki kategorinin dengeli bir şekilde anlaşılması ve hayata geçirilmesi, hem ferdi hem de içtimai (toplumsal) dini hayatın sağlıklı bir şekilde devam etmesi için hayati öneme sahiptir.