18. yüzyıl Osmanlı edebiyatının en parlak yıldızlarından Şeyh Galip, 1757-1799 yılları arasında yaşamış bir divan şairi ve Mevlevi şeyhidir. Onun en önemli eseri olan Hüsn ü Aşk (Güzellik ve Aşk), divan edebiyatının son büyük mesnevisi kabul edilir. Ancak bu eser, geleneksel aşk hikayelerinin çok ötesinde, derin bir tasavvufi alegori ve sembolizmle örülmüştür. İşte tam da bu noktada, modern edebiyatımızın usta kalemi Orhan Pamuk'un 1990'da yayımlanan "Kara Kitap" romanı, Şeyh Galip'in bu gizemli dünyasıyla çarpıcı bir diyaloğa girer.
Orhan Pamuk'un postmodern başyapıtı Kara Kitap, kaybolan eşini arayan avukat Galip'in İstanbul'da sürdüğü gizemli yolculuğu anlatır. Roman, adını ve temel felsefesini büyük ölçüde Şeyh Galip'in Hüsn ü Aşk'ından alır. Pamuk, burada geleneksel ile moderni, Doğu ile Batı'yı, kimlik ve arayış temalarını, Galip'in mesnevisindeki aşk yolculuğu metaforu üzerinden yeniden yorumlar.
Şeyh Galip için Hüsn ü Aşk, insan ruhunun (Aşk) ilahi güzelliğe (Hüsn) ulaşmak için çıktığı, nefsi aşma ve hakikati bulma yolculuğudur. Pamuk ise bu evrensel arayışı, 20. yüzyıl sonunun kimlik karmaşası, anlam kaybı ve kültürel ikilemler bağlamında ele alır. Pamuk'un romanı, Şeyh Galip'in mistik alegorisini, modern dünyanın "kara"sı, belirsizliği ve karmaşası içinde yeniden okur.
Kara Kitap ile Hüsn ü Aşk arasındaki bu derin bağ, Türk edebiyatının zaman üstü bir diyaloğa nasıl ev sahipliği yaptığının kanıtıdır. Orhan Pamuk, Şeyh Galip'in 200 yıllık mesnevisini, sadece bir gönderme olarak kullanmakla kalmaz, onun felsefi çerçevesini modern romanın imkanlarıyla genişleterek adeta yeni bir şerh yazar. Bu ilişki, okuyucuya, edebiyatın geleneği yeniden yorumlayarak nasıl sonsuz bir zenginlik üretebileceğini gösteren büyüleyici bir örnektir.
İki eseri birlikte okumak, hem Doğu'nun tasavvufi derinliğini hem de Batı'nın postmodern sorgulayıcılığını aynı anda deneyimlemek; aşkın, kimliğin ve hakikatin peşindeki insanlık durumuna dair çok katmanlı bir pencere açmaktır.