Oğuz Atay'ın edebiyatımızdaki yeri tartışılmazdır. Onun eserleri, modern bireyin iç dünyasına yapılan derin bir yolculuktur. "Korkuyu Beklerken" isimli hikâye kitabı da, bu yolculuğun en çarpıcı duraklarından biridir. Bu yazıda, kitaba adını veren baş hikâyenin özetini, temalarını ve neden bu kadar etkileyici olduğunu inceliyoruz.
Hikâye, ismi verilmeyen, "beyaz mantolu" bir adamın etrafında döner. Bu adam, modern şehir hayatının anonimliği ve yabancılaşması içinde kaybolmuş, aşırı derecede içe dönük ve kaygılı bir bireyi temsil eder. Sürekli bir "korkuyu" beklemektedir, ancak bu korkunun kaynağı belirsizdir. Bu, varoluşsal bir kaygı, toplum tarafından dışlanma korkusu veya anlamsızlığın getirdiği bir panik olabilir.
Beyaz mantolu adam, etrafında olup biten her şeyi aşırı derecede analiz eder. Sokaktaki insanların bakışları, onun için potansiyel bir tehdit veya alay konusudur. Sürekli bir gözetlenme ve yargılanma hissi içindedir. Hikâye boyunca:
Sonuç olarak, karakter fiziksel olarak bir yere gitmez veya büyük bir olay yaşamaz. Asıl olay, onun zihninin içinde, dış dünyayı algılama biçiminde ve bu dayanılmaz gerilimde yaşanır.
"Korkuyu Beklerken", yüzeyde basit bir öykü gibi görünse de, altında güçlü temalar barındırır:
"Korkuyu Beklerken", sadece bir hikâye değil, modern insanın ruh haline dair bir aynadır. Oğuz Atay, edebiyatımızda "iç monolog" ve "bilinç akışı" tekniklerini en iyi kullanan yazarlardandır. Bu hikâye, özellikle sosyal kaygı, kendini sorgulama ve toplumla uyumsuzluk gibi duyguları deneyimleyen her okura hitap eder. Okurken rahatsız hissetmek normaldir, çünkü Atay bizi, genellikle görmezden geldiğimiz en karanlık içsel korkularımızla yüzleştirir.
📚 Tavsiye: Bu kısa ama yoğun hikâyeyi okuduktan sonra, dilerseniz Oğuz Atay'ın başyapıtı Tutunamayanlar'a veya aynı kitaptaki diğer derin hikâyelere (örneğin "Beyaz Mantolu Adam") göz atabilirsiniz.