İnsanlık tarihinin en korkulan hastalıklarından biri olan kuduz, yüzyıllar boyunca ölümcül bir tehdit olarak varlığını sürdürdü. Öyle ki, kuduz bir hayvan tarafından ısırılan kişiler için neredeyse kesin bir ölüm hükmü anlamına geliyordu. Ta ki, bir Fransız bilim insanı bu kaderi değiştirene kadar. Bu yazıda, kuduz aşısının kim tarafından ve nasıl bulunduğunu, bu tarihi keşfin arkasındaki hikayeyi ve bilim dünyasına etkilerini ele alacağız.
Louis Pasteur (1822-1895), sadece kuduz aşısının değil, modern mikrobiyoloji ve aşı biliminin de kurucu babalarından biri olarak kabul edilir. Kimya eğitimi alan Pasteur, fermantasyon, mayalar ve mikroplar üzerine yaptığı çalışmalarla ün kazandı. "Pastörizasyon" işlemi onun adını taşır. Ancak en büyük zaferi, ölümcül bir viral hastalığa karşı geliştirdiği aşı olacaktı.
Pasteur, kuduz üzerine çalışmaya 1880'lerin başında başladı. O dönemde hastalığa neden olan etkenin (virüs) doğrudan görülememesi ve izole edilememesi, çalışmaları son derece zorlaştırıyordu. Pasteur ve ekibi (özellikle asistanları Émile Roux ve Charles Chamberland), hastalığı önce tavşanlara aktararak, daha sonra bu virüsü zayıflatma yöntemleri üzerinde deneyler yaptı.
Çığır Açan Yöntem: Pasteur, kuduz virüsünü tavşan omuriliğinde çoğaltıp, ardından bu omuriliği potasyum hidroksit içinde kurutarak virüsün zayıflatılmasını (attenüasyon) sağladı. Kurutma süresi arttıkça virüsün hastalık yapıcı etkisi azalıyordu. Bu zayıflatılmış virüsler, vücuda enjekte edildiğinde bağışıklık sistemini hastalığa karşı hazırlıyor, ancak hastalığın kendisine neden olmuyordu.
Kuduz aşısının insanlık tarihindeki yeri, 6 Temmuz 1885 tarihinde, 9 yaşındaki Joseph Meister adlı bir çocuğun kuduz bir köpek tarafından ağır şekilde ısırılmasıyla sağlamlaştı.
Bu başarının ardından dünyanın dört bir yanından kuduz ısırığı vakaları Pasteur'ün kapısına akın etti. Gelen talebi karşılamak ve bilimsel araştırmaları sürdürmek için uluslararası bir bağış kampanyası başlatıldı. 1888'de açılan Pasteur Enstitüsü, bugün hala dünyanın önde gelen bulaşıcı hastalık araştırma merkezlerinden biridir.
Louis Pasteur'ün kuduz aşısını bulması, sadece bir hastalığa çare olmaktan çok daha öte bir anlam taşır. Bu, insanlığın görünmez düşmanlara (mikroplara) karşı akıl ve bilimle kazandığı ilk büyük zaferlerden biridir. Joseph Meister'in hayatı kurtarılarak başlayan bu miras, bugün milyonlarca insanı kuduzdan koruyor. Pasteur Enstitüsü'nün girişindeki mezarının üzerinde yazanlar, onun çalışmalarının özünü özetler niteliktedir: "İlmin, vatan sevgisinin ve insanlığın hizmetinde."
Not: Joseph Meister, yetişkinliğinde Pasteur Enstitüsü'nde hademe olarak çalışmış ve 1940'ta, Nazi askerlerinin Enstitü'ye girmek istemesi karşısında gösterdiği direnç sonucu intihar etmiştir. Hayatı, Pasteur'ün keşfiyle başlayan trajik ve ilham verici bir döngüyü tamamlar.