Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusu niteliğinde bir belge olarak 24 Temmuz 1923'te imzalandı. Ancak antlaşmanın en kritik maddelerinden biri olan Musul Vilayeti'nin statüsü konusunda bir uzlaşma sağlanamadı. Musul, zengin petrol yataklarına sahip olması ve stratejik konumu nedeniyle hem Türkiye hem de İngiltere için hayati önem taşıyordu. Lozan'da bu konunun çözülememesi, sorunun gelecekte ikili görüşmelere bırakılmasına neden oldu.
Lozan'dan sonra 19 Mayıs 1924'te İstanbul'da Haliç Konferansı başladı. Türk tarafı, Musul'un tarihi, coğrafi ve etnik bağlarla Anadolu'nun bir parçası olduğunu savunurken, İngiltere bölgede kurduğu mandater yönetim (Irak) lehine ve "self-determinasyon" (halkın kaderini tayin hakkı) argümanını öne sürdü. Görüşmelerden sonuç alınamayınca mesele, antlaşmada öngörüldüğü üzere Milletler Cemiyeti'ne taşındı.
Milletler Cemiyeti, sorunu incelemek için bir komisyon kurdu. Komisyonun 1925'te hazırladığı raporda, Musul'un Irak'a bırakılması önerildi. Ancak bu öneriye karşılık, Türkiye'nin 25 yıl süreyle bölgeden çıkarılacak petrol gelirlerinin %10'unu alması teklif edildi. Türkiye, raporu ve teklifi şiddetle reddetti. Çünkü bu durum, Misak-ı Milli sınırlarından taviz anlamına geliyordu.
Bu kritik dönemde, Doğu Anadolu'da patlak veren Şeyh Said İsyanı (13 Şubat 1925) Türkiye'nin elini zayıflattı. İsyanın bastırılması için askeri kaynakların içeriye yönlendirilmesi, Musul konusunda daha sert bir askeri politika izlenmesini engelledi. İngiltere ise bu fırsatı değerlendirerek, bölgedeki askeri varlığını artırdı ve diplomatik baskısını yoğunlaştırdı.
Tüm bu gelişmelerin ardından, Türkiye ile İngiltere (Irak adına) arasında 5 Haziran 1926'da Ankara Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Musul sorunu nihai olarak çözüme kavuşturuldu.
Musul'un kaybı, Türkiye için Misak-ı Milli'den verilen önemli bir taviz olarak görülür. Ancak dönemin koşulları (yeni kurulan devlet, iç isyan, yorgun ordu, uluslararası baskı) dikkate alındığında, savaş riskine girmektense diplomatik ve ekonomik bir çözüm tercih edilmiştir. Petrol gelirlerinden pay alınması maddesi, pratikte beklenen faydayı sağlamamış olsa da, o dönem için elde edilebilecek en iyi sonuç olarak değerlendirilebilir.
Musul meselesi, Lozan'ın çözülemeyen tek büyük sorunu olarak tarihe geçmiş ve uluslararası politikanın, iç dinamiklerin ve güç dengelerinin karmaşık bir dış politika kararını nasıl şekillendirdiğinin çarpıcı bir örneğini oluşturmuştur.