Orhan Kemal'in 1952 yılında yayımlanan Murtaza romanı, Türk edebiyatının en unutulmaz karakterlerinden birini edebiyatımıza kazandırmıştır. Murtaza, sadece bir bekçi değil; otoriteye mutlak itaat, görev aşkı ve toplumsal dönüşümün trajik çatışmasını simgeleyen evrensel bir figürdür. Bu yazıda, Murtaza karakterini ve onun edebiyatımızdaki yerini inceleyeceğiz.
Murtaza, görevi için yaşayan, kuralları kişisel ilişkilerinin ve insani değerlerinin önüne koyan bir fabrika bekçisidir. Karakterin en çarpıcı özelliği, “görev” kavramını neredeyse tanrısal bir boyuta taşımasıdır. Bu durum, onu hem komik hem de derinden hüzünlü bir figür haline getirir.
Murtaza karakteri, 1950'ler Türkiye'sinin modernleşme ve batılılaşma sancılarını mükemmel bir şekilde yansıtır. Fabrika ortamı, geleneksel toplum yapısından endüstriyel düzene geçişin mikrokozmosudur. Murtaza ise bu geçişte kendini kaybetmiş, aidiyet sorunu yaşayan bireyin portresidir. O, yeni düzene körü körüne bağlanarak eski değerlerini koruduğunu sanır, ancak aslında ne eskiyi ne de yeniyi tam anlamıyla içselleştirebilmiştir.
Murtaza, “küçük adam” temsilinin çok ötesine geçen bir karakterdir. O, sadece Türk edebiyatının değil, dünya edebiyatının da bürokrasi, otorite ve bireyin yabancılaşması temalarını işleyen önemli karakterleri arasında sayılır. Franz Kafka'nın karakterleriyle ortak paydalar taşıdığı söylenebilir.
Orhan Kemal, bu karakterle okuyucuya şu soruları sordurur: Görev ve insanlık arasında kalındığında ne yapılmalı? Kurallar, onları uygulayanları nasıl dönüştürür? İtaat etmek ile eleştirmek arasındaki denge nerede başlar?
Murtaza karakteri, günümüzde bile geçerliliğini koruyor çünkü otoriteyle ilişki, bürokrasinin doğası ve bireyin sistem içindeki yeri evrensel temalardır. Orhan Kemal, sade bir bekçinin hikayesinden yola çıkarak, insan ruhunun derinliklerine inen ve toplumsal mekanizmaları eleştiren ölümsüz bir eser yaratmıştır. Murtaza, okura kendinden, toplumdan ve sorgulamadan benimsediği kurallardan bir parça görmeyi vaat eden bir aynadır.
📌 Öneri: Murtaza'yı sadece bir roman karakteri olarak değil, içimizdeki ve etrafımızdaki “kural bekçilerini” anlamak için bir araç olarak okumak, esere daha derin bir anlam katacaktır.