Musul Sorunu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında çözülmesi gereken en önemli dış politika meselelerinden biriydi. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüyle birlikte ortaya çıkan bu sorun, Musul vilayetinin geleceği üzerindeki anlaşmazlıklardan kaynaklanıyordu. Lozan Barış Antlaşması'nda çözüme kavuşturulamayan bu mesele, Türkiye ile İngiltere arasında uzun süren müzakerelere ve gerginliğe neden oldu.
Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasıyla birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun toprakları üzerinde farklı devletlerin emelleri ortaya çıktı. İngiltere, antlaşmanın hemen ardından Musul'u işgal etti. Bu işgal, bölgedeki etnik ve dini çeşitliliği kullanarak kendi çıkarları doğrultusunda bir siyasi zemin oluşturma amacını taşıyordu.
Lozan Barış Antlaşması'nda Musul Sorunu, Türkiye ile İngiltere arasında çözüme kavuşturulamadı. Taraflar, sorunu daha sonra ikili görüşmelerle çözme konusunda anlaştılar. Ancak, bu durum sorunun daha da karmaşık hale gelmesine neden oldu.
5 Haziran 1926 tarihinde Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan Ankara Antlaşması, Musul Sorunu'na nihai bir çözüm getirdi. Antlaşmaya göre, Musul vilayeti Irak'a bırakıldı. Karşılığında Türkiye, Irak petrollerinden belirli bir süreyle pay alma hakkını elde etti.
Ankara Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dönemindeki zorlu dış politika şartları altında atılmış bir adımdı. Musul'un kaybı, Türkiye'de büyük bir üzüntüye neden olsa da, antlaşma ile Türkiye'nin batı sınırları güvence altına alındı ve bölgedeki istikrarın sağlanmasına katkıda bulunuldu.
Sonuç olarak, Musul Sorunu ve Ankara Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politika tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Bu olay, Türkiye'nin bölgesel ve küresel siyasetteki rolünü şekillendiren faktörlerden biri olmuştur.