Osmanlı İmparatorluğu'nun mali tarihinde bir dönüm noktası olan ilk dış borçlanma, 1853-1856 yılları arasında gerçekleşen Kırım Savaşı sırasında yaşanmıştır. Bu olay, sadece bir savaşın finansmanından çok daha fazlasını ifade eder; imparatorluğun geleneksel mali yapısının değişmeye başladığı ve Avrupa mali sistemine entegre olma sürecinin başlangıcıdır.
Kırım Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu, Fransa, Birleşik Krallık ve Sardinya Krallığı'nın Rusya'ya karşı yürüttüğü bir çatışmaydı. Modern silahlar, uzun lojistik hatları ve büyük orduların masrafları, Osmanlı hazinesi üzerinde muazzam bir baskı oluşturdu. Geleneksel iç kaynaklar (iltizam, vergiler) ve tağşiş (paranın değerini düşürme) artık savaşı finanse etmeye yetmiyordu. Bu noktada, savaştaki müttefiklerinden biri olan Batılı güçlerin finans piyasalarına başvuruldu.
1854'teki bu borç, teknik olarak ilk dış borç olmakla birlikte, özel bir banka ile yapılan bir anlaşmaydı. Osmanlı tarihinde genellikle "ilk resmi dış borç" olarak kabul edilen ise, 1855 yılında İngiliz hükümetinin garantisiyle çıkarılan 5 milyon sterlinlik "Kırım Savaşı Tahvili"dir. Bu tahvil, Osmanlı Devleti'nin uluslararası sermaye piyasalarına ilk resmi çıkışı oldu.
Bu ilk borç, bir "kapının aralanması" işlevi gördü. Takip eden yıllarda borçlanmalar arttı ve Osmanlı maliyesi, Avrupalı alacaklılara karşı savunmasız hale geldi.
Art arda alınan borçlar ve ödenemeyen faizler, 1881'de Düyûn-ı Umûmiye İdaresi'nin (Genel Borçlar Yönetimi) kurulmasına yol açtı. Bu kurum, alacaklı Avrupa devletlerinin temsilcilerinden oluşuyordu ve imparatorluğun önemli gelir kaynaklarına doğrudan el koyarak, Osmanlı'nın mali egemenliğini büyük ölçüde sınırladı.
Bu borçlanma, Osmanlı İmparatorluğu'nu 19. yüzyılın küresel finans ağının bir parçası haline getirdi. İstanbul borsasında (Dersaadet Tahvilat Borsası) yabancı tahvil işlemleri başladı ve ekonomi üzerinde yeni bir etki alanı oluştu.
Kırım Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu için askeri bir zaferle sonuçlansa da, aynı zamanda ekonomik ve mali anlamda yeni bir dönemin başlangıcına işaret etti. 1854 ve 1855'te alınan ilk dış borçlar, görünüşte bir savaşın finansmanı için alınmış olsalar da, aslında Tanzimat dönemi reformlarının da bir uzantısı olarak, devletin modernleşme çabalarının ve bunun getirdiği mali yükün bir sonucuydu. Bu adım, imparatorluğun son yüzyılını şekillendirecek olan borç krizlerinin ve mali denetimin ilk halkasını oluşturdu.