Ahmet Hamdi Tanpınar'ın edebiyat dünyamıza kazandırdığı ölümsüz eserlerden Serenad, sadece bir hikâye değil, aynı zamanda derin bir psikolojik ve sosyolojik tahlil sunar. Romanın merkezinde yer alan iki karakter, Maya ve Wagner, yazarın ustalıklı kalemiyle adeta canlı birer portreye dönüşür. Bu yazıda, bu iki karmaşık karakteri yakından inceleyeceğiz.
Maya, romanın merkezindeki kadın karakterdir. Onu anlamak, dönemin Türk toplumundaki kadın kimliğinin çelişkilerini anlamaktan geçer.
Wagner karakteri, sadece bir birey değil, aynı zamanda Tanpınar'ın sıklıkla işlediği "Doğu-Batı meselesi"nin somutlaşmış halidir.
İki karakter arasındaki ilişki, basit bir aşk hikâyesinin çok ötesindedir. Bu ilişki, iki kültür, iki dünya görüşü ve iki farklı varoluş biçimi arasındaki çekim ve gerilimin mikrokozmik bir yansımasıdır.
Maya, Wagner için belki de içine kapanık dünyasının dışına açılan bir kapı, bir "sığınak"tır. Wagner ise Maya için, tanımadığı, uzak ve bilge görünen bir dünyanın temsilcisi, bir "kaçış" noktasıdır. Aralarındaki bağ, tutkudan ziyade derin bir anlayış ihtiyacı ve karşılıklı tamamlanma arzusu üzerine kuruludur.
Tanpınar'ın Maya ve Wagner karakterleri, edebiyatımızda "tip" olmanın ötesine geçerek "karakter" olmayı başarmış ender örneklerdendir. Onlar, sadece bir romanın kişileri değil, bir dönemin ruhunu, çelişkilerini ve arayışlarını taşıyan birer taşıyıcıdır. Her okunduğunda, okuyucuya kendi iç dünyasından, aidiyetlerinden ve yalnızlıklarından bir parça bulma imkânı sunarlar. Serenad'ın gücü, işte bu evrensel ve zamansız karakterlerin derinliğinden gelir.