Tarih kitaplarında "ölü doğmuş antlaşma" olarak nitelendirilen Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920), I. Dünya Savaşı'nı sonlandıran barış antlaşmalarından biridir. Ancak diğerlerinden (Versay, Saint-Germain) çok temel bir farkı vardır: Hiçbir zaman yürürlüğe girmedi ve uygulanamaz şartlarıyla baştan geçersizdi. Peki, neden Sevr Antlaşması bu şekilde anılır? İşte, bu tarihi belgenin kağıt üstünde kalmasının nedenleri.
Antlaşma, Osmanlı Devleti'ni fiilen sonlandıran ve Anadolu'yu parçalayan bir harita çiziyordu:
Bu şartlar, bir "barış antlaşması"ndan ziyade, Türk milletinin varlığını ve egemenliğini tamamen reddeden bir teslimiyet belgesi niteliğindeydi.
Antlaşma imzalandığında, Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Milli Mücadele çoktan başlamıştı. TBMM (23 Nisan 1920) antlaşmayı tanımadı ve onu imzalayanları vatan haini ilan etti. Sevr, Ankara'da kurulan bu yeni ve direnişçi otoriteyi yok sayıyordu. Gerçek güç, İstanbul'daki padişah hükümetinde değil, Ankara'daydı.
İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan) Osmanlı topraklarını paylaşma konusunda anlaşamıyordu. Özellikle İtalya ve Yunanistan'ın Anadolu'daki nüfuz alanları rekabeti, Fransa'nın kendi çıkarlarını gözetmesi, antlaşmanın uygulanmasında ciddi bir dayanışma eksikliği yarattı. Her devlet kendi planının peşindeydi.
Antlaşmayı imzalayan Saltanat Şurası ve Padişah Vahdettin, İstanbul'da işgal güçlerinin baskısı altındaydı. Halkın ve Anadolu'daki askeri-sivil direnişin temsilcisi değillerdi. Dolayısıyla, antlaşma Türk milletinin iradesini yansıtmıyordu ve meşruiyetten yoksundu.
Öngörülen "Ermenistan" ve "Kürdistan" sınırları, bölgenin etnik ve sosyal dokusuna uymuyordu. Nüfus çoğunlukları dikkate alınmamıştı. Harita üzerinde çizilen hayali sınırlar, yerelde karşılığı olmayan, uygulanması imkansız projelerdi.
En önemli nokta, antlaşmanın uygulanabilmesi için TBMM'nin onayı gerekiyordu ki bu kesinlikle mümkün değildi. TBMM, Misak-ı Milli sınırlarını ve tam bağımsızlığı hedeflemişti. Sevr, bu hedeflerin tam zıttıydı. Bu nedenle antlaşma, hukuken de yürürlüğe girme şansı olmayan bir metindi.
Sevr Antlaşması, İtilaf Devletleri'nin zafer sarhoşluğu ve Türk milletini tarih sahnesinden silme düşüncesiyle hazırlanmıştı. Ancak, Anadolu'da filizlenen milli irade, örgütlü direniş ve askeri başarılar (özellikle I. ve II. İnönü Muharebeleri) bu planı bozdu. Sevr, imzalandığı anda geçerliliği olmayan, direnişle karşılaşacağı belli olan bir "ölü doğmuş" belgeydi. Nihai son, onun yerine ulusal bir zafer ve egemenliğin tescili anlamına gelen Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923) ile geldi. Sevr, tarihe, bir halkın direnişi karşısında hükümsüz kalan emperyalist bir proje olarak geçti.