Çocuğun iadesi davası, velayeti olan ebeveynin rızası olmadan diğer ebeveyn tarafından çocuğun kaçırılması veya alıkonulması durumunda açılan bir davadır. Bu dava, çocuğun mutat meskenine (genellikle daimi olarak yaşadığı ülke) geri gönderilmesini amaçlar. Temel dayanağı, 1980 tarihli Lahey Çocuk Kaçırma Sözleşmesi'dir.
Türkiye'nin de taraf olduğu 1980 tarihli Lahey Çocuk Kaçırma Sözleşmesi, uluslararası çocuk kaçırmanın önüne geçmeyi ve kaçırılan çocukların hızlı bir şekilde mutat meskenlerine iadesini sağlamayı hedefler. Sözleşme, çocuğun 16 yaşından küçük olması durumunda uygulanır.
Çocuğun kaçırıldığı veya alıkonulduğu ülkedeki yetkili makamlara (genellikle mahkemeler) başvurulur. Başvuruda, çocuğun kimlik bilgileri, kaçırılma veya alıkonulma tarihi ve mutat meskeni gibi bilgiler yer alır.
Mahkeme, başvuruyu öncelikle şekli şartlar açısından inceler. Başvurunun Lahey Sözleşmesi'ne uygun olup olmadığı değerlendirilir.
Başvurunun kabul edilmesi halinde, mahkeme duruşma günü belirler. Duruşmada, tarafların beyanları alınır ve deliller değerlendirilir.
Mahkeme, delilleri ve beyanları değerlendirdikten sonra, çocuğun iadesine veya iade talebinin reddine karar verir. İade kararı verilmesi halinde, çocuğun mutat meskenine geri gönderilmesi sağlanır.
Lahey Sözleşmesi'ne göre, çocuğun iadesi bazı durumlarda reddedilebilir. Bu durumlar şunlardır:
Çocuğun iadesi davası, maddi açıdan külfetli bir süreç olabilir. Özellikle farklı ülkelerde avukat tutmak, seyahat masrafları ve diğer giderler önemli bir mali yük getirebilir. Bu nedenle, hukuki yardım alırken maddi durumunuzu da göz önünde bulundurmanız önemlidir. Gerekirse adli yardım talebinde bulunabilirsiniz.
Çocuğun iadesi davası, duygusal olarak yıpratıcı bir süreç olabilir. Bu nedenle, taraflar arasında arabuluculuk veya uzlaşma yöntemleriyle çözüm bulunması, çocuğun menfaatine olabilir. Arabuluculuk, tarafların bir araya gelerek, bağımsız bir arabulucu eşliğinde, karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüme ulaşmalarını sağlar.