Günlük dilde sıklıkla "zeki olmak" ile eş anlamlı gibi kullanılsa da, fetanet kelimesi Arapça kökenli olup Türkçede daha derin, daha kapsamlı ve nüanslı bir anlam taşır. Özellikle dini ve tasavvufi metinlerde karşımıza çıkan bu kavram, basit bir zekâ tanımının ötesine geçer.
Fetanet, feraset (ileri görüşlülük, sezgi gücü) ve zekâ (anlama, kavrama, çözüm üretme yetisi) kavramlarının birleşiminden oluşan üstün bir kavrayış, çabuk ve isabetli anlama, olayların perde arkasını görebilme ve sağlam bir muhakeme yeteneğidir. Bir nevi "kalp gözü açıklığı" ve "üstün pratik zekâ"nın sentezi olarak düşünülebilir.
Zekâ, genellikle IQ testleriyle ölçülebilen, soyut problem çözme, mantık yürütme ve öğrenme hızı gibi bilişsel yetenekleri ifade eder. Fetanet ise daha bütünseldir:
İslami literatürde, peygamberlerin özelliklerinden biri olarak sayılan "fetanet", onların tebliğ görevlerini en etkili şekilde yerine getirmeleri için gerekli bir üstün akıl ve kavrayış olarak tanımlanır. Aynı zamanda devlet adamları, kadılar (yargıçlar) ve liderler için aranan bir vasıf olmuştur. Özellikle Hz. Yusuf kıssasında ve Hz. Süleyman'ın hükümranlığında fetanetin örneklerini görmek mümkündür.
Fetanet tamamen doğuştan gelen bir yeti değildir; beslenebilir ve geliştirilebilir:
Fetanet, günümüzün hızlı ve karmaşık dünyasında her zamankinden daha değerli bir nitelik haline gelmiştir. Sadece "akıllı" veya "zeki" olmanın ötesinde, hikmetle hareket etmeyi, isabetli kararlar almayı ve olayların özünü kavramayı ifade eder. Hem bireysel hem de toplumsal hayatta doğru yolu bulmamıza yardımcı olan bu içsel kılavuz, bilgi, tecrübe ve derin düşünce ile beslenerek ömür boyu geliştirilebilecek bir yetenektir.
Bu nedenle, fetanet sahibi insanlar yalnızca problem çözen değil, aynı zamanda önleyen, yapıcı çözümler üreten ve topluma yön veren bireylerdir.