Modern Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarının şekillenmesindeki önemli dönüm noktalarından biri olan Hatay'ın anavatana katılması, diplomatik bir başarı öyküsüdür. 1939 yılında gerçekleşen bu tarihi olay, Atatürk'ün ileri görüşlülüğü ve Türk diplomasisinin başarısını simgelemektedir.
Hatay bölgesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde "İskenderun Sancağı" olarak anılıyordu. I. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Mondros Mütarekesi'ni takiben bölge önce İngiliz, ardından Fransız işgaline uğradı. 1921 Ankara Antlaşması ile Fransa, bölgeye özerklik tanımayı kabul etti, ancak Hatay resmen Suriye sınırları içinde kaldı.
Atatürk'ün "Kırk asırlık Türk yurdu" olarak nitelendirdiği Hatay, Misak-ı Milli sınırları içinde yer alıyordu ve Türkiye Cumhuriyeti için stratejik öneme sahipti.
1936 yılında Fransa'nın Suriye'den çekilme kararı alması üzerine, Hatay'ın statüsü belirsizleşti. Türkiye, bölgenin kaderinin belirlenmesi için Milletler Cemiyeti'ne başvurdu. Uzun müzakereler sonucunda:
Hatay Meclisi, 29 Haziran 1939'da Türkiye'ye katılma kararı aldı. Bu kararın ardından:
Hatay'ın anavatana katılmasının önemi:
Ne yazık ki Atatürk, Hatay'ın anavatana katıldığını göremedi. Ancak bu tarihi başarı, onun "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinin somut bir örneği olarak tarihteki yerini aldı. Günümüzde Hatay, Türkiye'nin kültürel mozaiğini yansıtan önemli bir sınır kenti olarak varlığını sürdürmektedir.
Hatay'ın anavatana katılması, Türk dış politikasının barışçıl yollarla hedeflerine ulaşabildiğinin en önemli kanıtlarından biridir ve milli mücadelenin son halkası olarak kabul edilmektedir.