Osmanlı İmparatorluğu'nun batıya doğru son büyük taarruz hamlesi olan II. Viyana Kuşatması, sadece askeri bir çarpışma değil, aynı zamanda Avrupa siyasi tarihinin seyrini değiştiren kritik bir dönüm noktasıdır. 1683 yazında gerçekleşen bu büyük muhasara, Osmanlı'nın Orta Avrupa'daki ilerleyişinin sonunu getirmiş ve "Türklerin Avrupa'dan geri çekilişi" olarak anılan süreci başlatmıştır.
Kuşatma, uzun yıllara dayanan siyasi ve dini gerilimlerin bir sonucuydu. Osmanlı İmparatorluğu, Sultan IV. Mehmet döneminde (Avcı Mehmet), Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın etkisiyle Orta Avrupa'ya doğru genişleme politikasını yeniden canlandırmıştı. Avusturya Arşidüklüğü ile yapılan Vasvar Antlaşması (1664) sonrası görece sakin geçen yıllar, Macaristan'daki Protestan soyluların (Kuruciler) Osmanlı'dan yardım istemesi ve Habsburg baskısına karşı ayaklanmasıyla sona erdi. Osmanlı, bu isyanı destekleyerek hem Habsburgları zayıflatmayı hem de tampon bir Macar devleti kurmayı hedefliyordu.
Osmanlı ordusu, 14 Temmuz'da Viyana önlerine gelerek şehri tamamen kuşattı. Klasik Osmanlı kuşatma taktiği olan lağım kazma ve surları top ateşiyle yıpratma yöntemi uygulandı. Ancak, savunmacılar inatla direndi ve beklenen teslim olma gerçekleşmedi. Bu arada, Papa XI. Innocentius'un çağrısıyla oluşturulan Kutsal İttifak ordusu toplanıyordu.
12 Eylül 1683 sabahı, Kahlenberg Tepesi'nden hareket eden ittifak ordusu, Osmanlı mevzilerine saldırdı. Savaşın dönüm noktası, III. Jan Sobieski'nin komutasındaki ağır süvari birliği Kanatlı Hussarlar'ın yaptığı ölümcül süvari hücumu oldu. Osmanlı ordusu, beklemediği bu büyük taarruz karşısında ağır kayıplar vererek dağılmaya başladı ve kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı.
II. Viyana Kuşatması, tarihçiler tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. Batılı tarihçilikte genellikle "Avrupa'nın Türk tehdidinden kurtuluşu" olarak romantize edilirken, Osmanlı tarihçiliğinde ise bir dizi stratejik hata, lojistik yetersizlik ve ittifak güçlerinin zamanında birleşmesi sonucu kaçırılan bir fırsat olarak ele alınır. Kuşatma, hem Doğu hem Batı dünyasının kolektif hafızasında derin izler bırakmış, edebiyattan sinemaya kadar birçok sanat eserine konu olmuştur.
Sonuç olarak, 1683'teki bu büyük hezimet, Osmanlı İmparatorluğu'nun duraklama döneminden çıkıp gerileme dönemine girişinin en net işaretlerinden biri olarak kabul edilir ve modern Avrupa'nın şekillenmesinde kritik bir rol oynamıştır.