Hikâye, Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Sait Faik Abasıyanık'ın kaleminden çıkmıştır. "Mendil Altında", yazarın insanı ve toplumu derinlemesine gözlemleyen, sıradan görünen anların içindeki büyük duyguları yakalayan öykücülüğünün güzel bir örneğidir. Bu yazıda, hikâyenin özetini, karakterlerini, temasını ve edebi önemini ele alacağız.
Olay, İstanbul'un eski bir mahallesinde, bir kahvehanede geçer. Kahvehanenin müdavimlerinden biri olan Zühtü Bey, her akşam mendilini masanın üzerine serip, altına bir miktar para koyarak okey oynamaktadır. Bu mendil ve altındaki para, onun için sadece bir oyun aracı değil, aynı zamanda bir saygınlık, varlık ve geçmişe dair bir simge haline gelmiştir.
Zühtü Bey, bu mendil altı ritüeliyle çevresindekilere, özellikle de genç ve yoksul kahveci çırağına, kaybettiği maddi ve manevi statüsünü hatırlatmaya çalışır. Ancak bir gün, mendil altına koyduğu paranın azaldığını fark eder. Bu kayıp, onun için büyük bir itibar kaybı anlamına gelir. Paranın kim tarafından alındığı asla tam olarak anlaşılamaz, ancak şüpheler kahveci çırağına yönelir.
Sonunda, mendil altındaki para tamamen kaybolduğunda, Zühtü Bey'in kahvehanedeki saygınlığı da söner. Ritüel ve onun getirdiği saygı bitmiş, Zühtü Bey eski, silik bir figüre dönüşmüştür. Hikâye, bu küçük dünyadaki itibar, yoksulluk, yalnızlık ve değişen değerler üzerine derin bir sessizlikle sona erer.
Sait Faik, bu hikâyesinde tipik "durum öykücülüğü"nü sergiler. Olaydan çok, bir durumu, bir karakterin ruh halini ve toplumsal kesiti anlatır. Sade, akıcı ve şiirsel bir dili vardır. Kahvehane gibi sıradan bir mekânı, insanlık hallerinin sergilendiği bir sahneye dönüştürür.
"Mendil Altında", küçük insanın büyük trajedisini, gösteriş ve itibar arkasındaki boşluğu ve insanın değişime karşı direncini son derece incelikli bir şekilde işler. Sait Faik'in insan sevgisi ve toplumsal duyarlılığı, bu hikâyede de kendini hissettirir.
"Mendil Altında", Sait Faik Abasıyanık'ın ustalığını yansıtan, kısa ama derinlikli bir öyküdür. Bir mendil ve birkaç liranın arkasına saklanmış bir insanın onur mücadelesini, yalnızlığını ve çöküşünü anlatır. Okura, görünenin ardındaki görünmeyen hikâyeleri düşünmeyi, insanlara ve onların küçük ritüellerine daha dikkatli bakmayı öğütler. Türk öykücülüğünün klasikleri arasında sayılan bu eser, her okunduğunda yeni anlamlar katmanları sunmaya devam eder.