Edebiyatımızda toplumsal değişimi en keskin gözlemlerle anlatan eserlerden biri olan Sodom ve Gomore, Türk romanının kilometre taşlarından biridir. Peki bu çarpıcı roman kime aittir? Cevap: Yakup Kadri Karaosmanoğlu. Ancak bu soru, bizi sadece bir isme değil, Türkiye’nin en sancılı dönemlerinden birine ve bir edebiyat devinin kalemine götürür.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974), Türk edebiyatının “Milli Edebiyat” ve “Cumhuriyet Dönemi” gibi önemli akımlarında etkin rol oynamış bir yazar, gazeteci, diplomat ve siyasetçidir. Eserlerinde genellikle toplumun çalkantılı dönüşümünü, kuşak çatışmalarını ve ahlaki yozlaşmayı ele almıştır. Kiralık Konak, Yaban, Ankara gibi romanları Türk edebiyatının klasikleri arasında yer alır.
Sodom ve Gomore, ilk kez 1928 yılında yayımlanmıştır. Roman, adını Tevrat’ta geçen ve günahkârlıkları nedeniyle tanrı tarafından yok edilen iki şehirden alır. Bu isim, eserin ana temasını da özetler: İşgal altındaki İstanbul’un ahlaki çöküşü ve batılılaşmanın yanlış anlaşılması.
Yakup Kadri, İstanbul’un işgal altındaki halini, dinî bir metaforla anlatır. Tıpkı Sodom ve Gomore şehirlerinin günahları yüzünden helak edilmesi gibi, romanın İstanbul’u da ahlaki bir çöküş içindedir. Yazar, bu benzetmeyle toplumun bir kesiminin vurdumduymazlığını ve milli felaketi umursamayışını eleştirir.
Bu roman, Yakup Kadri’nin eserleri içinde özel bir konuma sahiptir. Yazar, burada realist ve eleştirel bir bakış açısıyla, tarihî bir dönemi adeta bir sosyolog gibi tahlil eder. Eser, aynı zamanda “Türk Romanında Milli Mücadele Dönemi”nin en önemli örneklerinden biri kabul edilir.
Sodom ve Gomore, sadece bir roman değil, bir tarihsel belge ve toplumsal eleştiri niteliği taşır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun bu kuvvetli kalemi, bugün bile toplumumuzun geçirdiği dönüşümleri anlamak için okunması gereken bir klasik olarak kütüphanelerdeki yerini korumaktadır. Eser, bize şu soruyu sordurur: “Toplumsal değişim sancılı bir süreçte, ahlak ve kimlik ne kadar korunabilir?”
📌 Dipnot: Yakup Kadri’nin bu romanı, genellikle “Yaban” ve “Kiralık Konak” ile birlikte, Türk toplumunun çöküş ve diriliş sürecini anlatan üçlemenin bir parçası olarak değerlendirilir.