Osmanlı İmparatorluğu'nun en kritik askerî harekâtlarından biri olan Viyana Kuşatması (1683), tarihin akışını değiştiren bir dönüm noktasıdır. Bu büyük kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasının ardında yatan stratejik, lojistik ve siyasi nedenleri beş maddede inceliyoruz.
1683 yılında, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Avrupa'nın kalbi sayılan Viyana'yı kuşattı. Yaklaşık iki ay süren kuşatma, Osmanlıların geri çekilmesiyle sonuçlandı ve bu durum, Osmanlı'nın Avrupa'daki ilerleyişinin sonunu işaret etti.
Osmanlı ordusu, Viyana'ya ulaştığında şehrin savunması güçlendirilmişti. Ordunun hareketi ve kuşatma hazırlıklarındaki gecikmeler, Avusturya'nın hazırlık yapmasına ve müttefiklerinden destek almasına fırsat verdi.
Viyana'nın modern surları, geleneksel kuşatma yöntemlerine dirençliydi. Osmanlı ordusu, büyük çaplı lağım (tünel) faaliyetleri ve etkili topçu atışları konusunda yeterli başarıyı gösteremedi. Surları yıkacak ağır topların getirilmemesi veya etkin kullanılamaması kritik bir hata oldu.
Viyana'nın düşme tehlikesi, Katolik Avrupa'yı harekete geçirdi. Lehistan Kralı III. Jan Sobieski komutasındaki birleşik Haçlı ordusu (Lehistan, Alman devletleri, Venedik), Osmanlı ordusunu iki ateş arasında bıraktı. Bu beklenmedik ve güçlü müttefik desteği, Osmanlı planlarını altüst etti.
Uzun menzilli bir sefer için hayati önem taşıyan ikmal hatları yetersiz kaldı. Ordunun ihtiyaçları (yiyecek, mühimmat, hayvan yemi) düzenli sağlanamadı. Ayrıca, kuşatmanın uzaması, askerler arasında yorgunluk ve moral bozukluğuna yol açtı.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın, şehri teslim almak amacıyla genel bir hücumu çok geç başlatması ve Kırım Hanı Murat Giray'ın, Lehistan ordusunun geçişini yavaşlatma görevini tam anlamıyla yerine getirmemesi gibi komuta düzeyindeki karar ve iletişim hataları, kuşatmanın kaderini olumsuz etkiledi.
Viyana Kuşatması'nın başarısızlığı, sadece bir savaşın kaybı değildi. Bu yenilgi;
Viyana Kuşatması, askerî tarih açısından; lojistiğin, istihbaratın, zamanlamanın ve ittifakların ne kadar belirleyici olabileceğini gösteren önemli bir örnektir.