Modern Türk öykücülüğünün kıymetli ismi Sait Faik Abasıyanık, "Alemdağ'da Var Bir Yılan" isimli öyküsü ve aynı adı taşıyan kitabıyla, okuru alışılagelmiş gerçeklik anlayışının dışına çıkarak sürrealist (gerçeküstücü) bir yolculuğa davet eder. Bu eser, yazarın olgunluk döneminde, iç dünyasının derinliklerini ve bilinçaltının imgelerini kâğıda döküşünün en çarpıcı örneklerinden biridir.
20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan bir sanat ve edebiyat akımı olan sürrealizm, akıl ve mantığın hakimiyetini reddeder. Bunun yerine, bilinçaltının, rüyaların, içgüdülerin ve irrasyonel (akıl dışı) çağrışımların sanattaki ifadesini hedefler. Sürrealistlere göre gerçek sanat, gerçekliğin mekanik kopyası değil, insanın içsel ve sınırsız dünyasının yansımasıdır.
Sait Faik, bu öyküde İstanbul'un gürültüsünden ve kalabalığından bunalmış bir yazarın, Alemdağ ormanlarına kaçışını ve burada yaşadığı ruhsal değişimi anlatır. Ancak bu anlatım, geleneksel bir doğa betimlemesi değildir. Orman ve "yılan", gerçeküstü bir dönüşüm geçirerek yazarın içsel karmaşasının, korkularının ve arzularının sembollerine dönüşür.
Öyküdeki "yılan", sadece bir hayvan değildir. O, aynı zamanda:
Öyküdeki Alemdağ ormanı, mantıklı düşüncenin kurallarının geçersiz olduğu, zamanın ve mekânın akışkanlaştığı bir bilinçaltı labirentine benzer. Yazar, burada kaybolur, korkar ama aynı zamanda kendisiyle ve yazarlığıyla yüzleşir. Ağaçlar, sesler ve gölgeler, onun iç dünyasının bir yansıması haline gelir.
Sait Faik, toplumcu gerçekçi çizgiden, bireyin iç dünyasına ve psikolojik derinliğe odaklanan bir anlatıma evrilmiştir. "Alemdağ'da Var Bir Yılan" dönemi, onun:
"Alemdağ'da Var Bir Yılan", Sait Faik'in Türk edebiyatına getirdiği nefes kesici bir yeniliktir. Bu eser, sürrealizmin yerel ve kişisel bir yorumu olarak, okuru bir orman yolculuğundan çok daha derine, insan ruhunun labirentlerine götürür. Yılan imgesi, sadece öykünün değil, modern insanın içindeki tanımlanamaz, ürkütücü ama aynı zamanda yaratıcı gücün evrensel bir sembolü olarak edebiyat tarihimizdeki yerini korumaktadır. Eser, gerçekliğin tek bir katmanı olmadığını, en derin hakikatlerin bazen mantığın değil, bilinçaltının ve sezginin dilinde saklandığını hatırlatır.