Osmanlı İmparatorluğu’nu altı asır boyunca ayakta tutan, dünya askeri tarihine damga vuran Yeniçeri Ocağı, sıradan bir askeri birlik değil, devletin siyasi ve sosyal dokusunu şekillendiren bir “kurum”du. Peki, bu efsanevi ordu nasıl ve neden kuruldu? Gelin, kuruluş hikayesinin derinliklerine inelim.
Osmanlı Beyliği’nin hızla büyüyüp bir imparatorluk haline gelmeye başladığı 14. yüzyıl sonlarında, mevcut ordu yapısı yetersiz kalıyordu. Beyliğin ilk ordusu, tımarlı sipahilerden (topraklı süvariler) ve Türkmen aşiret birliklerinden oluşuyordu. Bu birlikler, sefer mevsimi bitince dağılıyor, merkezi bir otoriteye sürekli bağlı kalmıyor ve hanedan değişikliklerinde sadakat sorunları çıkabiliyordu. I. Murad (Hüdavendigâr), devletin bekası için doğrudan padişaha bağlı, daimi, profesyonel ve disiplinli bir piyade ordusuna ihtiyaç olduğunu gördü.
Bu ihtiyacın çözümü, dönemin vizyoner devlet adamlarından Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa ve ulema sınıfından Kara Rüstem’in katkılarıyla şekillenen “devşirme sistemi” oldu. Sistemin temel mantalitesi şuydu:
Yeniçeri Ocağı’nın kesin kuruluş tarihi tartışmalıdır. Yaygın kabul gören iki görüş vardır:
Kuruluş, büyük olasılıkla I. Murad zamanında başlayan bir sürecin, I. Bayezid (Yıldırım) döneminde tam anlamıyla “ocak” haline gelmesiyle sonuçlanmıştır.
Kuruluş, manevi bir kisveye de büründürülmüştür. Rivayete göre, yeni kurulan orduya isim vermek için dönemin önemli mutasavvıfı Hacı Bektaş-ı Veli’nin (veya onu temsil eden bir dervişin) duası alındı. Piri, yeni askerlerin yüzlerini sıvazlayıp, “Bunların adı yeniçeri (yeni asker) olsun; yüzleri ak, pazuları kuvvetli, kılıçları keskin, okları isabetli, kendileri daima galip olsun” dedi. Bu nedenle Yeniçeriler, kendilerini “Hacı Bektaş-ı Veli evladı” saymış, ocağa alınan her devşirmeye “Bektaşi sırrı” telkin edilmiştir. Ocağın simgesi olan “kazan” da bu tarikatten gelir.
Sonuç olarak, Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşu, askeri bir yenilikten çok daha fazlasıydı. Bu, Osmanlı’nın bir hanedan devletinden, merkezi bir imparatorluğa evrilmesindeki en kritik idari ve sosyal mühendislik projelerinden biriydi. Kuruluşundaki disiplin ve sistematik yapı, ona uzun yıllar boyunca “dünyanın en korkulan piyadeleri” unvanını kazandıracaktı.